alis'in defteri

tam bir alis olmak, zamansız, boyutsuz ve tutarlı. korkunç mu? biraz yabancı..

1500 kilometre

bilmeden gidiyorum. kimler, nereler, nasıllar uçuyor kafamda ve ben Mardin’e uçuyorum, Gençlik ve Kültür Evi’nin misafiri olarak. “bir arkadaşım söyledi” derler ya, bende “bir arkadaşımın arkadaşının arkadaşı” durumu var. bir de Mardin’de, çocuklarla beraber gerçekleştirilecek bir etkinliğin olduğu. oyuncuyum. yaşım göstermez ama oyunlar oynadığımda ben de çocuğum.

yalnız değilim. çok yerden geliyoruz. ülke ülke, dil dil, yaş yaş, isim isim, meslek meslek… Eski Mardin’in taş binalarından birinde buluşuyoruz, Mardin Gençlik ve Kültür Evi. herkesin görünmez cepleri var. şehriyle, işiyle, tutkusuyla doldurduğu büyülü dev cepler. ertesi gün gidilecek okullarda Mardinli çocuklarla paylaşılacak. neler yapacağımızı konuşuyoruz, birbirimizi öğreniyoruz, birbirimizle paylaşıyoruz. kıvrılan yollar. adı ilk kez duyulan ilçeler. okullar. ev dediğim yerden 1500 kilometre uzaktayım. yatılı öğrencilerin olduğu okullara gidiyoruz. perküsyon, drama, kukla, takı tasarım, jonglaj vb atölyeleri verilecek çocuklara. okul bahçelerine girdiğimizde etrafımız mutlu ve meraklı yüzlerle sarılıveriyor. mutluluk ve merak… bir şeyi başarmak için en iyi iki malzeme belki de.  konferans salonundayız. sınıflarda. ilçe meydanında. spor salonunda. mutlu ve meraklı çocuklar dinliyor, deniyor, heyecanlanıyor, utanıyor, gülüyor. hayatında ilk kez pamuk prenses oluyor, bu duyguyu tanıyorum. yağmur olamam ki diyor, sonra. denemeyi beraberce deniyoruz. yağmur, doktor, aslan oluyor, hayatında ilk kez. hayal ediyoruz. hayal etmeyi başarıyoruz. içim çok garip. 9 yaşında yağmur olmayı deneyen, 19 yaşında neler denemez ki? 29’unda neler olmaz, 39’unda neleri oldurmaz? evimden 1500 kilometre uzaktayım. herkese dokunabilmek lazım. bazen atölyelere zaman mekan yetmiyor. bir spor salonunun ortasında etrafımda onlarca çocuk, beraberce koşuyoruz. hızlanıp, yavaşlayıp, kendi etrafında dönüp koşuyoruz. hayır. sadece koşmuyoruz. birbirimizi izliyor, uyum sağlıyor, konuşmaya ihtiyaç duymadan iletişim kuruyoruz, onca kişi tek olmaya çalışıyoruz.

yatılı okullardan biri. lavabolarının önünde aynalar var. benim boyum 1.60. parmak uçlarımda yükselip görebiliyorum kendimi. ne alakası var değil mi? hayır. lavaboda yüzümü göremeden ellerimi yıkadıktan bir süre sonra, bizi Eski Mardin’e götürecek araçlar kalkana kadar çocukların yüzlerini boyuyorum. kelebek istiyor çoğunluk. çiziyorum. ben otururken, ayakta durduğunda yüzü tam yüz hizama denk gelen minik kelebekler. ve de içerideki lavabolarda 1.60 boyundaki birinin kendisini görmediği aynalar… kelebeğim kendisini ancak arkadaşının gülüşünde görebiliyor yani… her tarafımda kendini hiç görmemiş minnacık kelebekler. gerçek kelebek oluyorlar. sadece kelebek olmayı başarabilen gerçek kelebekler.

paylaşmak o kadar harika ki ama içim burkuluyor. öğretmenlerle kısacık sohbetler edebiliyoruz. biri diyor ki, bu çocuklar hayatlarında ilk kez böyle bir gün geçirdiler ve belki de bir daha bir benzerini dahi yaşamayacaklar. çocuklarla sohbet ediyoruz. biri diyor ki, bu akşam bizimle kalacaksınız değil mi? hayır, diyorum, kalmayacağız ama biz olmasak da başkaları mutlaka gelecek. ya da siz gezeceksiniz görüp öğreneceksiniz. belki siz bir gün biz olacaksınız ve gezip öğreteceksiniz. Gençlik ve Kültür Evi’nin gönüllülerinden bir arkadaşım uzakta başka çocuklarla sohbet ediyor. göz göze geliyoruz, gülümsüyoruz. o bilmiyor ama kendisi ve diğer tüm gönüllüler o an’ı yarattığı için gülümsüyorum. benzer an’ları yaratacağı için gülümsüyorum. ve tekrar minik kelebeklerle sohbete dönüyoruz, “başkaları da gelecek”.

Eski Mardin’deyiz. akşam çayı. gündüz etkinlikte göz göze gelip gülümsediğim arkadaşım, nasıl gidiyor diye soruyor. bir sohbet cümlesi. iyi, senden? diye cevaplanabilecek. gözlerim doluyor, ses çıkartırsam ağlarım diye korktuğumdan cevap veremiyorum. orada, evimden 1500 kilometre ötede, ağlatacak kadar kıymetli bir şeyler yapılıyor. farkında olunacak ve gönlün peşine takılıp, nereye, kimin yanına, ne yapmaya gidildiği bilinmeden çıkılıp gidilecek o yerde çocuk hayallere renk katılıyor.

ve ben, bir dahaki akşam çayımı sabırsızlıkla bekliyorum.

(MGKE’nin topladığı yazılar için)

Kasım 26, 2012 Posted by | alis diyor | Yorum bırakın

oyun yok hayat artık sadece oyuncak. karşılık alınan bir canlı olmadan. aklından bir adam tut, var mı aklında, iyi çünkü başka hiçbirşeyin olmayacak. oyununa eşlik edecek yok. karşında sadece bir oyuncak.

*

beckett ve not i. yıllar öncenin tanışıklığı, aylar öncenin ağız çınlatması. günümüze gelecek olursak da (hahhha “günümüze gelecek” üstüme iyilik sağlık gibi) nerdeyse 20 dklık bir metni çalışmak. ilk mücadele ezberde. ezberde. bir zarf olarak acaba ne zaman bize katılacak.

*

dil değil de, düşün, insanın kendisi çok kaypak. bi’kaç örnek veriyorum..

üstüme iyilik sağlık (diyo ki karşısındakine, senden duyduklarım çogacayip ama sen skimde bile değilsin, duyduklarıma bi kalkan olarak sağlık ve iyilik diliyorum. sadece kendime. beni aynı clementine’deki mor saçlı kadının balonu gibi sarsın sarmalasın. sen de ne halin varsa gör.)

ne yalan söyleyeyim (kendisine bi mevzu anlatıp da fikrini sorana -misal bu ayakkap olmuş mu ayağma?-  diyo ki aslında, yüzüne karşı ağız dolusu bkum gibin demek istiyorum ve fakat diyemiyorum acep ona ikame ne deseem ne desem.)

doğrusunu istersen (at ağızlı seni.  sanki istemem. bir üsttekine bakınız)

allah seni inandırsın (yani ben de biliyorum zırvaladığımı, ama allam inşalla bi mucize olur da, şu anlamsız laflarıma sanki beynini sihirli değnekle yarmışlar gibi şakkadanak inanıverirsin)

*

hayvanlar dilde da ağır zulme maruz. eşşeğin zki mesela. neden eşşeğin zki? gerçekten merak ediliyorsa söyleyeyim. sıklıkla görülen zik eşşeğinki diye. ispermeçet göreymiş onu da dermiş, ispermeçetin zki diye. ya da diyemeyebilirmiş, demesi zor sanki.

*

sürekli taşınıyorum. ev bildiğim anca internette sitelerde tıkladığım “home” tuşu. ay canııım, yazık bana.

*

dilin garipliklerine geri dönelim mi? evvveeeeet.

kendin kaşındın (nasııl nasıl? başka türlüsünü biri bana anlatsın)

eüzü (pardon. bu, hors sujet oldu.)

*

sana bir çift lafım var diyen adam. teker teker gel.

*

jaluzi var ya. ja lu zi diyoruz (biz). fransızca bi kelime öğreticez şimdi sana (biz). jalousie. fransızcada kıskançlık anlamına geliyor. nasıl okuyoruz kendisini (kendisi değil, biz)? ja lu zi. hadi şimdi al oyuncaklarını odanda oyna.

*

clementine’deki balona kaçmış kadın. balona kaçık kadın. tut ki balon patladı, ne kalır? evet aferin. kaçık kadın. hemera imiş adı. hemera ya mero. ateş adam ise malmoth imiş. ooh -miş gibi.

*

balkanlar var ya, haritada açıp bakınca hindiye benziyo. horoz da olabilir. bakmayınca neye benziyo bilmiyorum. gerçi bilmiyorum diyemem. bilmiyordum diyebilirim. çünküm var.

Kasım 18, 2012 Posted by | alis diyor | Yorum bırakın