alis'in defteri

tam bir alis olmak, zamansız, boyutsuz ve tutarlı. korkunç mu? biraz yabancı..

karanlıkta korku öykünmesi

Bir haftadır istanbul dışındayım. Hava, kara ve deniz taşıtlarını oluşturanların ve dolduranların gürültüsünden uzak. Cır cır böcekleri, horozlar, her daim gazı olan ve yellenmeyi adabı muhaşerette bir gedik olarak görmeyen arkadaşımın götü var. Tek kokladığım kendi tenim ve portakal çiçeklerinin birbiri ardına eklenen esansları. Kediler ürkek ve zayıf. Köpekler götü yere yakın ve zayıf. Göl var, deniz gibi büyük. Bu gölün sahilindeki en ışıklı yerdeyiz. Geri kalan her kıyısı katman katman dağlar. Dağlardan bizim bura eminim ki uyuz görünüyor. Ama buradan tüm kıyı perspektif dersi gibi. Uzaklaştıkça silikleşiyor renkler.
Biz buralar gibi ıssızlara taşınmak için aranmaya geldik. Aranıyoruz. Otostopla. Bisikletle. Yayan. Köy köy. İnsan insan aranıyoruz. Şimdilik tık yok. Konuşmalarımız ihtimal tarta tarta, şu şekilde: ..olabilir.. olmayabilir de.. Konuşuyoruz, ayı gibi konuşuyoruz ve konuşmalar şehirli mantığının varabileceği hiçbir yere varmıyor. Ama varış değil, yol almak kıymetli. Yol alıyoruz, gibi geliyor.

Kitap okuyorum bol bol. Başkaca bolca şeyler de var ama kendimle kaldığım çoğu zamanda kitap okuyorum. Elektronik kitap okuyucum var. Mal bulmuş mağribi gibi 10 kitap açmıyorum, huy olarak. Biri bitiyor, bir başkası başlıyor genelde. Son kitap Korku öyküleri antolojisi, karanlıkta 33 yazar. İyi akıyor. Pek de güzel akıyor. Öyle ki 5-6 öykü ve yazarına ait biyografiyi bitirince ancak aklıma geliyor kitabın kaç sayfa olduğuna bakmak. 700 küsür. Oh ne güzel. 3 gece korku öyküleri okuyup yatıyorum. Antoloji kronolojik sırayla gittiğinden, posta arabası gibi görece nostaljik unsurlarla geren cinsten. Yani benim yaşantımda pek karşılığı yok. Yine de, garip rüyalar görüyorum her gece. Ya
istanbuldan buraya gelmişliğin dönüşü var üzerimde, ya böyle ıssıza taşınma planının gerginliği, ya da ahşap gıcırdatan hayaletlerin bi şekilde etkisinde kalıyorum. Ne gereği var? Yok. Kitap okuyucunun içine yüz güldürecek tek yazar koymuşum. Umut sarıkayayla uyumaya karar veriyorum. Benim de söyleyeceklerim var. Buyur..

Saat en fazla 22:45. Birkaç kez kıkırdayarak 6-7 yazı okuyorum. Göz kapaklarım tam kıvamına gelmiş. Kapak diremiyorum.

Pat küt bi ses geliyor ve uyanıyorum. Ya da uyanıyorum ve pat küt bi ses geliyor. Sesi götümden uydurdum belki diye düşünüyorum. Çünkü götümden uydurduğum sese uyanmışlığım var. İstanbulda bi gece bahçeden bisikletimin zilini duydum. Halbuki gündüz, bahçeden alıp bina içine koymuştum bisikleti. Bu gerçeği hatırlamak bile, bahçe duvarını atlayıp, arada demirli pencereler olmasına rağmen, yatağımla mesafesini en fazla 2 metreye düşürmüş bi uğursuzun olması hayalinden ve korkusundan kurtaramamıştı.

Pat küt sesler ve uykudan uyanış. Gerçeklik ne olursa olsun, korku kan basıncı halinde her yerime yayılıyor. Bi ses daha gelse, gelmese de ya gelirse diye düşünsem de bi ürperme geçse bedenimden acaba nasıl olur diye düşünüyorum. Çünkü bok var. Bok var da düşünüyorum. Gözlerim artık faltaşı gibi açık. Kepenkleri indirilmiş panjurun, hava alsın diye gevşek bırakığım yerlerinden kireç kaplı duvara yansıyan dizi dizi sokak lambası ışığı, uyku mahmurluğundan faltaşına ani geçiş yapan retinamda kırpışan 50-60 göz etkisi yapıyor. Gözümü sıkıca kapayıp açıyorum. Duvarda kırpışan gözler kırpışmaya devam ediyor. Duvar, panjur ve sokak lambası gerçeği, ellerimin ve ayaklarımın aniden ısınmasını engelleyemiyor. Kapalı kapımın ardından gelen zamansız mobilya yerleşmesi gıcırtısına, ensemden sırtıma doğru uzanan ve bir süre önce hayalini kurduğum ürperti eşlik ediyor. Çünkü bok var.

Korku öykülerini de okumadım. Umut sarıkaya okudum. Dışarda neler oluyor? Kapıların bile kilitlenmediği bu yerde hırsız mı girdi eve? Bu evi unutup, yarım kalmış binalardan fışkıran demir filizlerini hayal etmeye çalışıyorum. Akan çocuk sümüklerini. Çizimler geliyor gözümün önüne. Yetmiyor. Ya diğer odada kalan arkadaşım düştüyse? Hayalimde ambulans çağırıyorum. Ve lanet olsun ki, hayalimde 31 çekerken divandan düşen arkadaşımı sağlık ekipleri bulacak. Korkumdan kurtulmaktansa arkadaşımın hayalimdeki 31 çeken halinden kurtuluyorum. Yine ben ve kafamın tepesini sızlatmaya başlayan manasız korkum başbaşayız. Koltukaltlarım terlemiş ve yataktaki pozisyonumu değiştirmediğimden bazı parmaklarım uyuşmuş. Çişim geldi ve uzun zamandır korkudan dev gibi açtığım gözlerim karanlıkta birşey göremese de, bir damla yaş sol yanıma yattığımdan sağ gözümün pınarına doluyor. Süzülmeden. Ağlamıyorum. Ağlayayazıyorum ve yaş pınarda duruyor.

Umut sarıkayayı hayal ediyorum. Yatağın sol yanına yatmış. Yüzü duvara, götü bana dönük. Gri eşofmanıyla bembeyaz olmayan beyaz tişörtünün arasından beli görünüyor. Hayalimde sırtına doğru sırtımı dönüyorum. Göt göte veriyoruz. Kimbilir nerde uyuduğu ya da uyumadığı yerinden alınmış, emekli kasabasında yanda inşaatı devam eden bi evin odasında, başına ve başıma gelenlerden habersiz yanımda uyuyor. Götü biraz büyük gibi. Olsun. Öyle rahat uyuyor ki, korkulacak hiçbir şey yok demek ki şu hayatta. Ayıp olmasın diye hayalimde sarılmıyorum. Göz kapaklarım hareketleniyor. Kapanıp açılmalar. Vücudum sol yanımdan sağ yanıma dönüyor. Pınara biriken hafif kurumuş gözyaşını siliyorum. Çişim kendini hatırlatıyor. Lambanın ışığını dimle azıcık açıp odayı renklendiriyorum. Kırmızı terliklere giren ayaklarıma bakıyorum. Odadan çıkınca herşey umut sarıkaya kadar olağan. Arkadaşım ölmemiş ve evde uğursuzun teki yok. Korkunun sıvıya dönüşmesi. Ter ve uzun işeme. Yatağa sırtüstü uzanıyorum. Hasırla çevrelenmiş lamba, tavana dev bir örümcek ağı gibi bir gölge bırakıyor. Soluma dönüyorum. Yanımda hayal ettiğim adam gibi dizlerimi biraz karnıma doğru çekip evrende kapladığım alanı azaltmaksızın ufalıyorum. Bir horoz ötüyor, peşine birkaç tane daha. Peşpeşe başlayan ezanlar gibi. Gün mü doğuyor acaba, doğsa süper olurdu. Saate bakıyorum 00:20. İnanılmaz. Işığı söndürüp örümcek ağını kireç boyalı tavandan siliyorum. Sivas divriğili olduğunu bildiğim ve tipini uydurduğum, bu geceki ahretliğim umut sarıkayanın yanına tekrar kıvrılıyorum. Belki benimle köye ıssıza da gelir.

Nisan 19, 2016 Posted by | Genel | Yorum bırakın