alis'in defteri

tam bir alis olmak, zamansız, boyutsuz ve tutarlı. korkunç mu? biraz yabancı..

dilililo

uykusuzum diyoruz bi’şey, uykum yok diyoruz başka bi’şey. birini uyutuyoruz, birini oturtuyoruz. ne garip. bu da dil, bu da beyin beyau!

Nisan 15, 2013 Posted by | alis diyor | Yorum bırakın

lokumcuklar

izmir’de aile saadeti. so happy soooo happyy..

şeyler öyle kendiliğinden ki, durgun ve düzenli. içinde kaybolup gidersin.

izmir’de 2 kuzenim, bir teyzem, bir annanem ve bir dedem. biri daha, yine akraba, sıfatına dokunulup geçilmeden. bir kupam, bir yatağım, sorgusuz yaşanılan sıradanlığım. bu sefer tıkalı burnum, yoklatan ateşim, ağrıyan sırtım, istanbul’da güzel sakındığım ama izmir’de kaçamadığım hastalığım.

iki bebek. aka size 36 VS 21 days old

yine dedikodu, yine neşe. güzel haber, bol keyif, az endişe.

*

hayatım, çok güzel görünüyorsun ve seni seviyorum. şimdiler’im baş döndürmeden, sonralar’ından korkutmadan, farklı yönü yormadaaan yormadan.

*

arka oda, araf gece yarısı isimleri. adalar, modalar güneşli gündüz gezmeleri.

yeni dünya’ya yeni kelimeler. bup. pre-shower, sevgili e. ve o.’dan esinlenmeli.

su altı zamanlar usul usul salınılan.

chinese cream VS ice man

size36VS21daysold21daysold

Nisan 15, 2013 Posted by | alis diyor, alisin fotoları | Yorum bırakın

geçmiş bir gelecek

telefonum çaldı, sık değildir telefonumun çalmaları.. günümüzde yazışmanın o kadar çok yolu var ki, sesler genelde beynin içinde oluşup bitiyor. duyma işi kulağı es geçiyor artık.

yakın bir ses. çok yakın. öylesine eski anılarımda ki en yakınlarımdan biri belki de. kendi sesini ondan duymayalı yıla yakın olmuş, kafamdaki okuduğum sesiyse bazen yeni bir emaille bazen de eski yazılarda gezdiğimde yeniden ve yeniden ve yeniden okuduğum bir emaille ayda 1-2 kez beynimde çınlayan ses.

seyrekleşen emaillerden, hayatında mutlu giden bir beraberlik olduğunu anlamıştım. günümüzün başat iletişim alanı olan sosyal medya ile (-da değil, ile) hiçbir hesabı olmadığından, ve benim bunu direkt sormaya cesaretim olmadığından, ve de belki de onun bunu direkt söylemeye gücü olmadığından içimde, onun hayatındaki mutluluğa dair sadece bir his vardı. ve telefonum çaldı.

yakın bir ses. sanki benden, beynimden bir parça. çünkü çok okudum yazdıklarını. kendi kendime onunla çok konuştuk. ben beni aradı, demek ki yazılamayacak birşey gerçekleşiyordu hayatında. defalarca okunarak kafa içlerinde çınlatılmaması gereken birşey.

bir süre sessizlik. birkaç kelime söylemiş olabilir, çoğu anlamlı cümleler haline gelen, bazıları yarım kalan cümleler. ben daha çok nefes duydum. ve duraksamaları, sessizlik anlarını. yazılarda beynimin var edemediği boşlukları.

evleniyorum. bu ondan duyduğum bir ses miydi, yoksa anlamlı hale gelen ve kelimeye dönüşemeyen bir nefes miydi bilmiyorum. saç diplerim karıncalandı sanırım. kalbim çarpmadı, kendini sıkıverdi içimde. parmaklarım buz kesti. dünyanın ya da evrenin neresinde olursa olsun, hatta toprağın altında bile olsa beni seveceğini bildiğim adamın benden vazgeçişiydi bu, ben aynı yerde kalırken onun başka biri olmaya gidişi.

“sen olmalıydın” dedi, kendi sesiyle. “o harika biri ama yine de o sen olmalıydın”. açıkça kızgınlık. acıtma amacı taşımayan binbir bıçak kesiği. çivili bir sarılış, sonsuz sevgiyle.

“o benim” dedim. “evlenseydik, inan bana ben başkası olacaktım. evlenince benim dönüşemeyeceğim kadar harika birini buldun. demek ki biz evlendik ve ben imkansız olduğunu düşündüğüm şekilde, harika birine dönüştüm”.

o an sadece nefessiz kalmış da olabilirim, emin değilim. sanırım sonrası almanya’daki gri hava ve türkiye’yi saran güneşle ilgiliydi. birkaç ortak arkadaştan bahsettik, güldüğümüze göre konu komikti. saçları yine incecik ve açık kahveydi bence, alnında sağda dikey bir yara izi, geçmiş bir gelecekte öğrenecektim hikayesini..

*

gerçekleşeceğinden emin olduğum bir geleceğin hikayesi. sevgili b.ye…

Nisan 4, 2013 Posted by | alis diyor | Yorum bırakın